27 Nisan 2013 Cumartesi

İron Man


Film severler herkese merhaba!
Dün izlediğim bir filmden bahsetmek üzere yine burdayım. (Hadi canım :P) Uzun zamandır yazmıyorum ama inanın içim hiç rahat değildi ve aklım hep blogdaydı. Gelin görün ki iyileşemedim. Ruhsal olarak. Kendime Sertab Erener'den İyileşiyorum parçasını gönderiyorum. Her neyse dün kardeşim tutturdu - ya sen insan değilsin insan İron Man 3 gelecek sen hala 1'i izlemedin. Birde blog yazıyorsun gidip entel dantel salak saçma anlamsız filmler izliyorsun izle şunu!! diye kafamın etini yedi. Bende ööeef be tamam dedim. Nasıl isteksizim nasıl bıkkınım, böyle bakıyorum sadece ekrana. Neyse sonra filmin sonunda ki sonundaki tepkim buydu - Hadi ikinciyi de izleyelim! Önce Robert Downey Jr.-yani Tony Stark yani İron Man'in ta kendisi- geldi ekrana. Ben tabi filmle ilgilenmeye başladım direkt. Bizim Robert almış eline viskisini tatlı tatlı şakalar komiklikler yapıyor arabanın içinde, o espri yapıyor ben gülüyorum, ikimizde gayet mutluyuz yani DERKEN silah sesleri, patlamalar, bombalar.


İşte film böyle başlıyor.

Tony Stark, Stark şirketinin sahibi maxi maxi zengin maxi maxi karizmatik ve bir o kadar da eğlenceli bir adamdır. Stark şirketi baya önemli kimyasal silahlar yapar, satar, milyonlarca insanın ölmesine neden olur ve tabii ki milyonlarca para kazanır. İşte paranın nereden geldiğini artık biliyorsunuz. Tony çok çalışkan hatta bildiğimiz inek bir öğrenciyken babası hakkın rahmetine kavuşur, babasının yakın arkadaşı yada amcası mıydı? Filmi çok güzel izlemişim gerçekten. Her neyse zaten bu adam tam bir şeytan, iblis, allah belasını versin. O yüzden dikkat etmemişimdir kesin. Neyse bu kel şahsiyet Tony'ye destek olur. İki ortak Stark şirketini çok güzel yerlere getirirler.



Fakat gün geçmiyor ki insanlar nankörleşmesin, açlaşmasın, gözü hep daha fazlasında olmasın. Bu pislik insan benim Tony'mi kıskanıyor hasetinden çatır çatır çatlıyor ve öldürülmesi için taaa Afganistan evet evet Afganistan'dan seri katiller tutuyor. Şimdi parçalar yerine oturdu değil mi? Eve biliyorum..
Tony'cim canım benim gidip Afganistan'da bir füze tanıtımı yapıyorken bir grup insan tarafından tutsak ediliyor. Bu çatışma sırasında yanında bomba patlıyor ve vücuduna zararlı maddeler giriyor. Uyandığında ise göğsünün tam ortasında demir bir aparat görüyor. Alın size şok. Bu aparat ise onun ölmesini engelliyor. Nasıl mı?? Ne alaka mı?? Onuda izleyince görün. Tony'ye bana füze yap diyorlar, yaptığında seni bırakacağız. Bizim Tony de salak değil. Biliyor öleceğini 3 ay boyunca süren tutsaklık sonrasında kendine demirden bir kostüm yapıyor. Her yeri birbirine katıyor. Kurtuluyor. İşte İron Man böyle doğuyor.

Film neşemi yerine getirdi diyebilirim. 2008 yapımı bir film, bayağı teknoloji kullanılmış yine çekimlerde. Ayrıca içinde hem aşk, hem aksiyon, hem dostluk hemde komedi var. Daha n'olsun? İzlemediyseniz daha önce, şuan izleyesiniz bile gelmediyse, yine de açın izleyin. Pişman olmayacaksınız.
Herkese mutlu hafta sonları :)

9 Nisan 2013 Salı

The Pursuit of Happyness


Herkese Merhaba,
Hayatın akışına kapılmış öyle yada böyle ilerlerken uzun zamandır film izlemediğimi fark ettim, ve aslında moralimin neden bu kadar bozuk, motivasyonumun neden yerlerde olduğunu anladım. Sonra kalktım bu güzeller güzeli filmi izledim.
Umudunu Kaybetme.


Filmi bir arkadaşımın tavsiyesi ile izleyecektim -bayağı önceden- ama bir şekilde yarım kalmıştı. Sonra dün inanılmaz moralim bozuk, yaklaşık 2 haftadır hasta halde, okul iş hastane arası koşturduktan sonra büründüğüm ruh hali ile açıp izledim. Size şunu söyleyebilirim, genelde şükretmeyi unutup, sonrasında bir durum olupta teşekkür etmeye başladığımda Tanrım sana şükürler olsun, bir önceki durumda teşekkür edemediğim için beni affet derim. Ve filmi izledikten  sonra bu cümlelerin iki kat fazlasını söyledim. Ne mi beni  bu denli etkileyen filmin konusu?

Will Smith (Chris Gardner), karısına ve oğluna bakmakla yükümlü, ailesine bağlı bir babadır. Mesleği ise hastanelere üzerine yatırım yaptığı bir makineyi satmaktır. Tabii bu meslekte ne kadar başarılı onu izlediğiniz de göreceksiniz.. İşte zamanında bu makinelere bayağı bir yatırım yapmış ama sonradan yanlış bir şey yaptığını anlamıştır. Bu durumun kaçınılmazlığını değiştirmez tabi. Hastane hastane dolaşıp bu makineleri satmaya çalışır. İşleri kötü gittikçe karısı ile arası bozulur Chris'in. Kadın çocuğunu da istemeyerek de olsa bırakıp New York'a gider. Chris ise elinde kalan üç kuruş parası ile hem oğluna bakıp hem borçlarını ödemek zorundadır. İşte film bir babanın oğlu için yada bir insanın kendisi için neler yapabileceğini anlatıyor. O kadar zor şartlar altında kalıyor ki -buna evinden atılıp otelde kalmaya başlaması, daha sonra da otelden atılıp geceyi oğlu ile birlikte tuvalette geçirmesi de dahil- izlerken inanılmaz bir etki bırakıyor insanda. Ki bu tuvalet sahnesi ciddi anlamda iz bırakmıştır bende. 


Aynı şekilde Chris'in oğlu arasındaki ilişkide çok derin.

Bir daha kimsenin sana bir şey yapamayacağını söylemesine izin verme, benim bile. Bir hayalin varsa peşini bırakmamalısın. İnsanlar kendilerinin yapamadıkları şeyleri senin de yapamayacağını söylerler. Bir şeyi istiyorsan peşini bırakma. Git ve al. O kadar

Aynı zamanda Chris daha hastanelere satış yapmaya devam ederken bir şirkete başvuru yapıyor, ve bu şirkette belirli bir süre staj yapmaya hak kazanıyor. Yalnız bu sahneler filmin en eğlenceli kısımları, film hem üzerken hem de güldürüyor aynı zamanda. Mesela Chris'in ilk görüşmeye gittiği gün gibi. Üzerinde atlet altında kot pantalon ve yüzü boya içinde giriyor içeri. İlk iş görüşmenizde bu şekilde olduğunuzu düşünün? Ve bunun sebebi yine bir hüsran. Borçlarını ödemediği için bir geceyi karakolda geçirmek zorunda kalıyor. Sonrasında ise karakoldan görüşmeye gidiyor. Ve Chris o kadar tatlı bir adam ki o kılıkla bile stajyer olarak işe kabul ediliyor.

Chris sen ne dersin? Bir adam görüşmeye gömleksiz gelseydi ve onu işe alsam sen ne derdin?
Chris: Herhalde pantalonu çok iyiydi derdim..