9 Nisan 2013 Salı

The Pursuit of Happyness


Herkese Merhaba,
Hayatın akışına kapılmış öyle yada böyle ilerlerken uzun zamandır film izlemediğimi fark ettim, ve aslında moralimin neden bu kadar bozuk, motivasyonumun neden yerlerde olduğunu anladım. Sonra kalktım bu güzeller güzeli filmi izledim.
Umudunu Kaybetme.


Filmi bir arkadaşımın tavsiyesi ile izleyecektim -bayağı önceden- ama bir şekilde yarım kalmıştı. Sonra dün inanılmaz moralim bozuk, yaklaşık 2 haftadır hasta halde, okul iş hastane arası koşturduktan sonra büründüğüm ruh hali ile açıp izledim. Size şunu söyleyebilirim, genelde şükretmeyi unutup, sonrasında bir durum olupta teşekkür etmeye başladığımda Tanrım sana şükürler olsun, bir önceki durumda teşekkür edemediğim için beni affet derim. Ve filmi izledikten  sonra bu cümlelerin iki kat fazlasını söyledim. Ne mi beni  bu denli etkileyen filmin konusu?

Will Smith (Chris Gardner), karısına ve oğluna bakmakla yükümlü, ailesine bağlı bir babadır. Mesleği ise hastanelere üzerine yatırım yaptığı bir makineyi satmaktır. Tabii bu meslekte ne kadar başarılı onu izlediğiniz de göreceksiniz.. İşte zamanında bu makinelere bayağı bir yatırım yapmış ama sonradan yanlış bir şey yaptığını anlamıştır. Bu durumun kaçınılmazlığını değiştirmez tabi. Hastane hastane dolaşıp bu makineleri satmaya çalışır. İşleri kötü gittikçe karısı ile arası bozulur Chris'in. Kadın çocuğunu da istemeyerek de olsa bırakıp New York'a gider. Chris ise elinde kalan üç kuruş parası ile hem oğluna bakıp hem borçlarını ödemek zorundadır. İşte film bir babanın oğlu için yada bir insanın kendisi için neler yapabileceğini anlatıyor. O kadar zor şartlar altında kalıyor ki -buna evinden atılıp otelde kalmaya başlaması, daha sonra da otelden atılıp geceyi oğlu ile birlikte tuvalette geçirmesi de dahil- izlerken inanılmaz bir etki bırakıyor insanda. Ki bu tuvalet sahnesi ciddi anlamda iz bırakmıştır bende. 


Aynı şekilde Chris'in oğlu arasındaki ilişkide çok derin.

Bir daha kimsenin sana bir şey yapamayacağını söylemesine izin verme, benim bile. Bir hayalin varsa peşini bırakmamalısın. İnsanlar kendilerinin yapamadıkları şeyleri senin de yapamayacağını söylerler. Bir şeyi istiyorsan peşini bırakma. Git ve al. O kadar

Aynı zamanda Chris daha hastanelere satış yapmaya devam ederken bir şirkete başvuru yapıyor, ve bu şirkette belirli bir süre staj yapmaya hak kazanıyor. Yalnız bu sahneler filmin en eğlenceli kısımları, film hem üzerken hem de güldürüyor aynı zamanda. Mesela Chris'in ilk görüşmeye gittiği gün gibi. Üzerinde atlet altında kot pantalon ve yüzü boya içinde giriyor içeri. İlk iş görüşmenizde bu şekilde olduğunuzu düşünün? Ve bunun sebebi yine bir hüsran. Borçlarını ödemediği için bir geceyi karakolda geçirmek zorunda kalıyor. Sonrasında ise karakoldan görüşmeye gidiyor. Ve Chris o kadar tatlı bir adam ki o kılıkla bile stajyer olarak işe kabul ediliyor.

Chris sen ne dersin? Bir adam görüşmeye gömleksiz gelseydi ve onu işe alsam sen ne derdin?
Chris: Herhalde pantalonu çok iyiydi derdim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder